Cem Akkılıç

Biz cumhuriyeti sokakta bulmadık ki; "buyurun gelin yıkın diyelim!.. " Cem Akkılıç Ne mutlu Türk'üm diyene!

Gizemli yolculuğum...


Kamboçya'nın turistik Kampot şehrinde bindiğim minibüs Vietnam sınırında polis bankosu önünde durduğunda şoför herkesin pasaportlarını istedi... Ön koltukta oturan İtalyan çift ve küçük kızları neşe ile indiler araçtan... Arkamda oturan Fransızlar da pasaportlarını uzattılar... 

Onlar Vietnam'a girerken, ben tornistan geri dönüp, kaçak yollardan giriş yapacaktım... Pasaportsuz olduğum anlaşılırsa, başım derde girerdi...

Hayatım boyunca yaşadığım en dramatik anlardan biriydi bu... Ülkemi düşündüm, içim burkuldu... 

Neydi bizim suçumuz?!..
*

İçi kitaplarımla dolu yaklaşık yirmi beş kiloluk sırt çantamla, otuz derece sıcakta tam Vietnam sınırına ayak bastığımda "dur yabancı" sesiyle irkildim... Her şey buraya kadarmış meğerse... O an aklımdan geçen sadece bu düşünceydi...

Khmerki sivil polis pasaportumu sorduğunda, otelde bıraktığımı söyledim... Defol buradan diyerek sınırı geçmeme engel oldu...

"Defol sözü" benim için dünyanın en güzel ifadesiydi... Çünkü tutuklanmayacaktım... 

"Thank you sir, sonk sabayi

"Get out boy...

*

Tropikal cangılın ortasında Tanrı'nın bile unuttuğu üç beş haneli köye ayak bastığımda beni ilk karşılayan Na Ro oldu... Mühendislik okuyan genç dostum sırt çantamı motosikletine yükleyip köy evine götürdü beni... Onu orada ilk kez, o an tanımıştım... Sanki uzun yıllardır birbirimizi tanıyor gibiydik... 

Bu köyü bir yıl önce ziyaret etmiştim... Şimdi çat kapı beş parasız, pasaportsuz, açlıktan bitkin bir şekilde tekrar ahalinin karşısındaydım... 

*

Anne pirinç ikram etti... Yatak odamı gösterdi... 

Na Ro gitme Vietnam'a, orada polisler kötü diyerek defalarca dil döktü... 

Doktorluk okuyan kız, yiyecek ve kahve için sıcak su getirdi... 

Diğer kız avucunda sakladığı üç bin Kamboçya Riyali'ni avucuma sıkıştırdı... (75 cent)

Köyün tek küçük bakkalını işleten iki çocuk annesi, akşam olunca haşlanmış tavuk ile pirinç ikram etti... 

Dünyanın bir ucunda, en fakir köylerden birinde, dünyanın en güzel insanlarının arasındaydım... 

*

Ertesi gün Denat'ın motosikletine atlayıp Vietnam sınırında keşfe çıkmaya karar verdik... Muson dönemi olduğu için haritada yol olarak görülen her yer, devasa bir göle dönüşmüştü... Kaçış için tekne şarttı... 

*

Derme çatma bir kayıkçı iskelesinde İngilizce bilen Khmer çift karşı tarafa geçebileceğimi söyleyince, açlığımı falan unuttum... Az sonra bir Kano iskeleye yanaştı... Sabaha karşı beni gizlice Vietnam'a götürmeye söz verdi... 

Gün ışımadan kalktım, Denat'ı uyandırdım...  İskeleye vardığımızda Kano'nun yerinde yeller esiyordu...

*

Bu defa ertesi sabah daha erken gitmeye karar verdik... 

*

Siyah pantolon, siyah tişört giyindim ve zifiri karanlıkta tekrar yola çıktık... Ara sıra kendini gösteren Hilâl bulutlara karşı direniyor, kara ormanın patika yolunu aydınlatıyordu... 

İskelede Khmerli işçiler düzinelerce ineği ahşap bir gemiye bindiriyorlardı... 

Kafasındaki kaskta fener olan bir işçi yanımıza yaklaşıp, burada bu saatte ne aradığımızı sordu... 

Denat için cevaplaması zor bir soruydu... Bir yabancının Vietnam'a kaçmasına yardım ediyordu ve başına ciddi bela alabilirdi... 

Onu bir yıl önce tanımıştım ve hiç İngilizce bilmediği için konuşmamıştık bile... Şimdi benim için büyük fedakârlıkta bulunuyordu... Hem de hiç bir çıkarı olmadan... 

Denat "Vietnam'a kaçacak" dedi beni ima ederek... 

İşçi "olmaz, tutuklarlar" dedi iki elini kelepçeli vaziyete getirerek... 

Denat sustu, cevap vermedi...

Bir süre sonra işçi ayrıldı yanımızdan... Etrafı süzüp, polis var mı yok mu diye bakınmaya başladım...

*

Kamboçya'da Zaman Üniversitesi'nin FETÖCÜ teröristlerinin pasaportlarına önce el koyulmuş, sonra iade edilmişti... 

Dünya tarihinde kendi kendine darbe yapan, yaptığı darbeyi eniştesinden öğrenen tek diktatör biz Türklere kısmet olmuştu... Darbe sonrası FETÖCÜ hainlerin pasaportlarına el koyduktan sonra el altından geri veren, darbe ayağına asırlık askerî okulları kapatıp, Atatürkçüleri biçen de aynı diktatördü...

Pasaportuma el koyulduğu için vizesiz geçen her güne yazılan 10 dolar para cezam, yedi ayda kar topu gibi büyümüş, cezayı ödememek için Vietnam'a kaçıyordum... 

*

Son inekte ahşap gemiye bindirildiğinde Denat işareti çaktı... Usulca teknenin arkasına geçtim... Makineler çalıştı... Çıt çıkmayan karanlık büyük gölde hiç bilmediğim, gideceğim yere vardıktan sonra başıma nelerin geleceğini tahmin bile edemediğim gizemli yolculuğum böylece başlamış oldu...

Cem Akkılıç
11 Eylül 2018

Bu yazı serimin "Kaçış" başlıklı giriş bölümünü buradan okuyabilirsiniz. 





Tayyip sözünde durdu. İlk "yerli" ve "milli" uçağımız dün havalandı. CUHAPE kıskandı. 😄





Hiç yorum yok:

Top Ad unit 728 × 90

Mehmetcik Vakfı