Yedi sekiz yıl kadar önceydi…
Antalya‘da şehirden uzak Yeşilbayır kasabasında annemlerdeydim… Sabah dokuz sularında odamda bir tıkırtı ile uyandım… Karşımda top sakallı, kumral ve gözlerinde güneş gözlüğü olan genç bir adam duruyor…
Hayırdır birader, sen de kimsin dememe kalmadan; hiç mi korkmuyorsun evin kapısı açık, bak ta odana kadar girdim dedikten sonra kendisini tanıttı…
“Ben Bilişim Suçları Bürosu’ndan polis memuru N.”
O ana kadar evde benden başka kimse yoktu… Annem komşuda, babam da yakın arkadaşı muhtara gitmiş olmalıydı…
*
Salona geçtik… Hakikaten hiç korkmuyor musun diye ikinci defa sorduğunda cevapladım; “biz de sabah oldu mu gece yatana kadar kapılar kapanmaz, yetim hakkı yemedim, tecavüzcü değilim, neden korkacakmışım?..”
Cevap vermedi… Hafifçe bir tebessüm geldi polis N.’den…
Duvarda asılı olan Kuranı Kerim‘i, evin girişinde annem tarafından asılı olan karınca duasını ve salondaki büyük Atatürk posterini süzüp, ben senin Ateist olduğunu duymuştum dedi Polis N.
Bu defa ben cevap vermeyerek, sadece gülümsedim…
*
Polis memuru N. kahve alır mısın teklifime hayır sağol diye cevapladıktan sonra, haydi iç kahveni gidelim dedi… Çok şaşırmıştım, oysa bu ev daha önce bir kaç defa reçel kavanozlarına kadar “flash disk” bulma umuduyla polisler tarafından didik didik aranmış, her seferinde bilgisayarıma ve cep telefonuma el koyulmuştu…
“Ne yani evi aramayacak mısınız?..”
“Hayır!..”
“Kiracımızın evini?..”
“Hayır!..”
*
Beyaz Toros‘un arkasına geçtim… Ön sağ koltukta başka bir sivil memur oturuyordu… Çıktık yola… Eski Antalya Adliye binası tamamen Bilişim Suçları Bürosu haline getirilmişti…
Üçüncü kata çıktık… Çay söylediler… Çay sevmediğim halde ikramı kabul ettim…
Çay bitti, ne ifade alan var ne de bir işlem!.. Yarım saatten fazla süre geçince polis N.’ye sordum, birader buraya beni çay ısmarlamak için mi getirdin?.. Alın ifademi gideyim dediğimde, tamam birazdan gideceksin diye cevapladı…
*
Anlaşılan bu yöntem yeniydi… Baskınlardan, el koymalardan, gözaltılardan, bitmek tükenmek bilmeyen savcılık ifadelerinden sonra “blog yazmaya”devam ettiğimi gören Emniyet‘in yeni bir “metodu”olmalıydı sabahın köründe evden alıp, bir ifade bile almamak…
*
Kısa bir süre sonra polis N. yanıma geldi… Tamam serbesttin dedikten sonra tokalaştık, ayrıldık… Dostça bir elektriklenme olmuştu aramızda…
*
Yola çıktım, dolmuşa binip eve dönecekken yanımda hiç para olmadığını fark ettim… Apar topar evden çıkarken para almamıştım yanıma…
Bilişim Büro’ya dönüp polis N.’den borç almaktan başka çare yoktu…
*
Beni karşısında görünce şaşırdı, durumu anlattım… Yol parasını verdi…
“Bak borcuma sadık biriyim ben, hem nasıl olsa sen bize daha çok gelirsin uslanmam ben bilesin…”
Hadi öyle olsun diyen Polis N. ile ikinci defa vedalaştım…
*
Bilişim Suçları’ndan ifade vermeden ilk defa ayrılışımdı bu…
Dur bakalım Cem Akkılıç daha neler göreceksin acaba diyordum içimden…
*
Dolmuşa bindim, parayı uzattım… O da ne!.. Zam gelmiş… Oysa sadece eski ücret karşılığı para var bende!..
Tam komedi…
Bir de dolmuşçuya borçlandım tabi…
*
Eve girdim, bir kahve hazırladım… Zırrr telefonum çaldı… Arayan polis N.
“Kardeş bir bakar mısın eve… Galiba güneş gözlüğümü siz de unutmuşum…”
*
Onca hukuksuz, adaletsiz geçen yıllarda böylesine komik olaylarda yaşamıştım!..
*
Yıllardır sayısını hatırlamadığım kadar polis, savcı, hâkim görmüştüm… Türkiye’de muhalefet yapmak, bozuk düzene itiraz etmek hele de “Atatürk’ün peşinden gitmek” büyük suçtu… Hâlâ da öyle ya…
Daha sonradan Antalya Bilişim Suçları Bürosunu bir kaç defa daha ziyaret etmek zorunda kaldım… Polis N.’ye borcumu ödedim…
Buradan bir selam olsun…
CEM AKKILIÇ
5 Şubat 2018
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder