Cem Akkılıç

Biz cumhuriyeti sokakta bulmadık ki; "buyurun gelin yıkın diyelim!.. " Cem Akkılıç Ne mutlu Türk'üm diyene!

İkinci sınıf yolcu salonu... Birinci bölüm

Anneme

Mukadder'e

Dostlara


Özgürlüğe... 

Loş ışıklarla aydınlatılmış geminin yolcu salonu şehrin yorgun insanları ile dolup taşmıştı... Kahverengi sahte deri kaplı ahşap kanepelere kurulmuş yaşlılar ve kadınlar kendi aralarında sohbet ediyor, kimisi uyukluyor, bazıları günlük gazetelere gözatıyordu... Uzun dar koridorlar ayakta yolculuk eden bitkin insan seliyle dolmuştu... Tekdüze yaşantılarının bıktırıcı ritminde, her sabah ve her akşam tekrarladıkları benzer yolculuklardan biriydi...

Soluk yüzlü, kül rengi benizli bu insanların kurulu robotlardan bir farkları yoktu... Aralarında genç olanları bile gülümsemeyi unutmuştu... Çoğunluğun yüzünde bıkkınlık ve çaresizliğin verdiği solgunluk vardı...

Peki ama ben neden bu gemideydim?!..

Tanıdık bir yüz bulabilmek umuduyla baştan sona gezmeye karar verdim gemiyi... Hiç tanıdık yüz yoktu... Ve hiç kimse dönüp bana bakmıyordu... Bu kentin insanları mı bana yabancıydı, yoksa ben mi onlara yabancıydım?..

Biraz hava almak için boğucu yolcu salonunu terketmeye karar verip, yan güverteye çıktım... Geminin ışıkları karanlık denize yansıyor, birer yıldız gibi yanıp sönen yakamozları oluşturuyordu...

Bir süre bu büyüleyici manzaraya odaklandım... Sanki sonsuz evrende, galaksiler arasında hiç bitmeyecekmiş gibi gelen uzun yolculuğum böylece başlamış oldu...

Gemi yol aldıkça arkasına doğru akan denizle birlikte, hafızamda birikmiş olan geçmişe dair tüm izler siliniyor; anılar, hatıralar, acı tatlı tüm anımsamalar bir değirmende öğütülürcesine ufalanıp yok oluyordu... Geçmişten tümüyle koptuğumu farkettim...

Yıldız kümesini andıran yakamoz fırtınasını ne kadar izledim hatırlamıyorum... Başımı kaldırıp; yukarıya, üst güverteye baktığım anda ellerini kavuşturmuş, tek başına duran kızı gördüm... Alnının ortasına kadar dökülen kahkülü ara sıra esen rüzgârla dalgalanıyor, gözleri kısılı neredeyse hiç kıpırdamadan denizi izliyordu...

Aniden kafasını çevirip, o da bana bakmaya başladı... Doğrudan gözlerimin içine bakarak; "neyi bekliyorsun?!.." deyiverdi...

Afalladım... Bu âni ve beklemediğim soru karşısında daha ben cevap bile vermeden o, narin yüzüne kondurduğu sıcak tebessümle; "peşindekiler... Haydi atla denize ve kurtul..." dedi... "Neyi bekliyorsun, atlasana suya..."

"Sen" diyebildim sadece... Sözümü keserek masmavi gözlerini kocaman açıp, "hiç el uzatacak kimsenin kalmayacağından endişelendin mi?.. Tüm insanların hoyratça senden elini çektiğini düşünüp, korkunç kâbuslar gördün mü?!.." diye sordu...

Şaşkın şaşkın onu izlerken yine konuşmama fırsat vermeyip; " peşindekiler, haydi atla denize!.." dedi...

Birden bire karşıma hayalet gibi çıkan bu kız kimdi?.. Neden gemideki diğer insanlardan farklıydı?.. Sürekli gülümseyen hâli ve bembeyaz zarif ipeksi elbisesiyle bir Peri'yi andırıyordu... Deniz Perileri'ni...

Güverteden tekrar başımı eğip, çağlayan gibi akan karanlık denize baktım... Kendimi simsiyah boşluğa bırakıp, olanca gücümle suyun altından, yunusları bile kıskandıracak şekilde yüzmeye başladım... Yukarıda kalan geminin silüeti ve lombozlardan yansıyan ışıkların hayaletimsi huzmeleri yavaş yavaş kayboldu...

Sessiz ve derinden kaç mil yüzdüm bilmiyorum... 

Ya peki; Peri kıza ve peşimdekilere ne olmuştu?.. Belki beni ellerinden kaçırdıklarını düşünüp, aramaktan vazgeçmişlerdi... 

Denizin metrelerce altında bunları düşünürken, doğan güneşin ilk ışıkları denizin içini aydınlatmaya başladı...

Koyu karanlık, yerini berrak bir aydınlığa bırakırken, artık takatimin azaldığını ve nefesimin bitmek üzere olduğunu anladım...

Geride kalan gemiyi bekleyip, soluklanmalıydım...


CEM AKKILIÇ

12 Kasım 2021


Bu yazımı Silivri'de zindandayken yazmıştım... Mektup olarak yolladığımda mektup görevlilerce yerine ulaştırılmamış... Sakıncalı ne olabilir bu yazımda?.. Kaldı ki sakıncalı mektupları getirip mahkûmlara gösteriyorlar ve üzeri çizilmesi gereken cümle ya da kelimeleri karalayıp o şekilde postaya veriyorlar... Benim mektuplarımın çoğunu imha etmişler...

Öykünün ikinci bölümüne buradan ulaşabilirsiniz.


Cem Akkılıç


4 yorum:

Technical manager dedi ki...

Çok güzel.kalemine ve yüreğine sağlık

Adsız dedi ki...

Fevkalade...

Adsız dedi ki...

Devamını bekliyoruz sayın Cem Akkılıç paylaştım yazınızı...

Unknown dedi ki...

Bir kitap yazmanızı..dilerim..
Yazılarınız çok akıcı..Yürek burkucu..İzmirden ..esenlikler..

Top Ad unit 728 × 90

Mehmetcik Vakfı