Yıkılmaz armada...

Ali Camcı kaptan'ın aziz ruhuna...

İçinde bulunduğum gemi'de yabancılaşmış, kimsenin konuşmadığı ya da konuşmaktan çekindiği zoraki misafire dönüşmüştüm... Kalabalıkların içinde yalnızlığı yaşayan biri hâline gelmiştim... 

Rahime'yi dinleyip, gemiyi terk etmeli miydim özgürlüğümü kazanmak için, yoksa burada, ikinci sınıf yolcu salonu'nda bu köleleşmiş insanlarla ömür tüketmeye devam mı etmeliydim?!.. Kapana sıkışmış çaresizce avcısını bekleyen yaralı bir hayvandan ne farkım vardı ki bu gemide!.. 

Kimselere görünmeden usulca çıktığım üst güverteden bakınca, sonsuz denizin mavi menevişleri ruhumu okşuyor, geçmişi düşünme isteği oluşturuyordu zihnimde... Hep o soru, bilindik soru kafamda yankılanıyordu; bu gemi nasıl oldu da bugünkü hâlini aldı?!..

*

Ufukta, ta en uzakta yavaşça sahneyi terk eden güneşin parlak kızıllığı sönmeye başlıyor, durmadan değişen ışık ve gölgelerin oyunları denizin rengini koyulaştırmaya başlıyordu... Mavi gezegenin diğer yarısı aydınlığa kavuşurken, alacakaranlık ile gece kıyafetlerini giymeye hazırlanıyordu diğer yarısı... Az sonra karanlık çöktüğünde, sahneye yıldızlar ve ay çıkacaktı...

Yaşlı gemi kimselerin bilmediği gizemli rotasında kör topal vaziyette; ağır aksak yol almaya devam ediyordu... Yolcuların bu bilinmeyen rota'yı sorgulayacak ne cesareti ne de dermanı kalmıştı... Soran olursa; kaptan'ın hışmına uğruyordu... Aslında kaptan, kaptan olmaktan çıkmış, despot bir diktatör'e dönüşmüştü...

Sessiz gecede yıldızların arasında gökte asılı gibi duran Ay donuk ışığıyla karanlığı aydınlatıyor, insanı ürperten bir dekor oluşturuyordu denizin üzerinde... Ay'ın solgun ışığıyla, küçük dalgaların yükselip alçalmalarında oluşan siyah sarı lekeler gibi aklımdaki cevapsız sorular birbirine karışıyordu... 

Hafif çırpıntılı denizde tın tın giden geminin ıssız güvertesinde, gecenin tam ortasında, aklımı kurcalayan ve bir türlü cevabını bulamadığım soruları bir tarafa bırakıp, geçmişin anılarına, o en şatafatlı muhteşem zamanlara daldım...

Külüstür hâline gelmiş olan bu yaşlı gemi daha plânlama aşamasındayken; en hızlısı, en güçlüsü ve en sağlamı olarak tasarlanmıştı... Öyle de olmuştu... Kısacık bir sürede, elde avuçta neredeyse hiç para ve kaynak bulunmadığı o yoksulluk yıllarında mucizevi şekilde inşa edilmiş, bütün dünya'yı hayretler içinde bırakmıştı... Herkes gıpta etmişti ve yabancı ülkelerden gelen yüksek konumdaki misafirler hayretlerini gizlememişlerdi...

Ve şimdi her şey içler acısıydı... Eski görkemli günlerinden eser kalmamıştı ve hâlâ nasıl oluyor da suyun üzerinde olduğuna herkes hayret ediyordu...

Baştan sona içi dışı kir pas içinde, boyaları dökülmüş hurda yığınından başka bir şey değildi... Koridorlar, rengi solmuş alabandalarıyla korku tünellerini andıran dipsiz bir cehennemin kolları gibi insanı sarıp bunaltıyordu... Geçmişe ait ne varsa hoyratca sökülüp atılmıştı... 

Gül ağacından yapılmış çerçevelerde sergilenen, pırıl pırıl lacivert beyaz üniformalarıyla güvertede marşlar söylerken poz veren genç tayfaların çoşkulu fotoğrafları depolarda çürümeye bırakılmıştı... Genç denizcileri gururla izleyen sarışın mavi gözlü kaptan'ın siyah beyaz fotoğrafları benzer durumdaydı... Dipsiz bir nefret ile sökülüp, atılmışlardı...

İlk gençliğinde gemi en zor fırtınaları bile atlatıyor, durgun sularda heybetiyle görenleri büyülüyordu... Yaratıcısı aynı zamanda kaptanı da olmuştu ve eseriyle övünüyordu... Mağrur ama gösterişsiz bir edayla, gemisi için; "benim en büyük eserim" diyordu...

Geminin inşaatı sırasında, büyük bedeller ödenmişti... Rakipler dünyanın en güçlüleriydi... Hepsi bir olup, güçlerini birleştirip, bu mucizevi geminin yapımına engel olmaya kalkışmışlardı... Ancak sarışın mavi gözlü kurt'un, zekâ ve azmini hesaba katmamışlardı...

En nihayetinde; kıskançlıktan çatlayarak ve bitmeyen kin ve düşmanlıklarını saklamaya çalışarak kaptan'ın karşısında saygı duruşunda bulunmuşlardı... İçlerinden biri eğilip, elini bile öpmüştü...

Yeni gemi tüm ihtişamıyla yıkılmaz bir armada'ydı...

*

Şimdi ise, o ihtişamdan geriye külüstür bir demir yığını vardı...


CEM AKKILIÇ

19 Haziran 2023

Devam edecek...

Bu öykü dizisinin bir önceki bölümünü buradan okuyabilirsiniz

Cem Akkılıç






1 yorum:

  1. Işıklar içinde uyusun kaptan Ali Camcı huzur bulsun ruhu. Takipçiniz sayın Cem Akkılıç sağol varol.

    YanıtlaSil

Hangi görüşten olursanız olun, buraya küfür ya da tehdit yorumları bırakmayın. Aksi durumda hakkınızda avukatım aracılığı ile savcılığa suç duyurusunda bulunabiliriz.

Yorumunuzun iletildiğinden emin olun. Yorum yazdığınız POP-UP penceresinin en üstünde şu ibareyi görün;

Yorumunuz kaydedildi, blog sahibinin onayından sonra gösterilecek.

Aksi durumda yorumunuzun ulaşması için kelime doğrulama işlemini tekrar yapın.

Ayrıca imla kurallarına göstereceğiniz hassasiyet, yorumunuzun onaylanmasında önemli bir etken teşkil edecektir.

Cem Akkılıç